ADMİNİSTRATÖR
ADMİNİSTRATÖR
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 25/11/08
Mesaj Sayısı : 746
Nerden : UZAKLARDAN
|
Konu: U Paz Ocak 04, 2009 4:39 pm |
|
|
Ucu bucağı olmamak: Bir yer çok geniş, sonu yokmuş gibi olmak."Kafamı kaldırıp şöyle bir baktım, ovanın ucu bucağı görünmüyordu." Ucu dokunmak: Bir işten biri zarar görür olmak, söylenen bir söz birine zarar vermek."O çubuğu kıracağım fakat ucu sana dokunacak diye kıramıyorum." Ucunu kaçırmak: Çıkmaza girmek, denetimi elinden kaçırmak."İşin ucunu kaçırdın, oldu mu ya?" Ucu ortası belli olmamak: Bir işe, söze nereden başlanacağı kestirilememek. Ucunda bir şey olmak: Bir şeyde gizli bir amaç bulunmak."Bu davranışının ucunda bir şey var ama anlayamadım." Ucu ucuna: Ancak yetişecek kadar."İp ucu ucuna geldi." Ucuz atlatmak: Güç ve tehlikeli durumdan az bir zararla sıyrılmak."Ucuz atlattık, az kalsın uçuruma yuvarlanacaktık." Uçan kuşa borcu (borçlu) olmak: Pek çok kişiye borçlu olmak."Babanın uçan kuşa borcu varmış diyorlar, doğru mu?" Uçan kuştan medet ummak: Pek sıkıntıda bulunup, bu sıkıntıdan kurtulmak için her türlü çareye, olmadık yerlere başvurmak, yardım istemek. Uçsuz bucaksız: Çok geniş."Uçsuz bucaksız kırlarda dolaşmak istiyordum." Uçkuruna sağlam: Namuslu, iffetine bağlı. Uç vermek: 1. Baş vermek (çıban). 2. Bitmek, sürmek (bitki). 3. Gelişme, büyüme başlangıcı göstermek. 4. Bilinmeyeni açıklığa kavuşturucu belirtiler ortaya çıkmak."İlk bahar geldi, dallar uç vermeye başladı." Ulu orta söz söylemek: Bir şeyin aslını bilmeden, düşünüp tartmadan, çekinmeden, açıktan açığa konuşmak."Birden ayağa kalkıp ulu orta söz söylemeye başladı." Uma uma döndük muma: Umut edilen, beklenilen şeyler gerçekleşmeyince hayal kırıklığına uğrayan, kötü durumlara düşen, zayıflayıp gücünü yitiren insanlar için söylenir. Umurunda olmamak: Aldırış etmemek, önem vermemek. Ununu elemiş, eleğini asmış: Hayatta yapmak istediklerini yapmış, geri kalan ömrü süresince artık yapacak önemli bir işi kalmamış kimseler için söylenir. Utancından yere geçmek: Çok utanmak, kimsenin yüzüne bakamayıp sanki saklanacak yer aramak."Çok mahçup olmuştu, utancından yere geçmek üzereydi." Uyku bastırmak: Aşırı derecede uykusu gelmek, uyuma isteği duymak."Yemekten sonra bir uyku bastırır, kafamı kaldıramazdım." Uyku çekmek: Rahat ve huzurlu bir şekilde çok uyumak."Eve gidip şöyle bir uyku çekeceğim." Uyku gözünden akmak: Çok uykusu gelmek, göz kapakları kapanmak."İki gündür yoldaydık, hemen hemen hiç uyumamıştık, uyku gözlerimizden akıyordu." Uykusu kaçmak: 1. Uyuması gerekirken herhangi bir sebepten ötürü uyuyamamak. 2. Bir sorun yüzünden kaygılanmak, endişe duymak."Uykusu kaçmış, yatakta bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu." Uykusunu almak: Gerektiği kadar uyumuş olmak."Epeydir yatıyorsun, uykunu almış olmalısın." Uyku tulumu: 1. Uykuyu çok seven kimse, çok uyuyan. 2. İçine girilerek yatılan tulum biçimindeki yatak."Uyku tulumu sen de, çabuk kalk!" Uykuya dalmak: Rahat ve derin bir şekilde uyumak. Uyur uyanık: Yarı uykulu."Uyur uyanık ayakta nöbet tutmaya çalışıyordu." Uzağı (ileriyi) görmek: Gelecekte ne olacağını sezmek, kestirmek."Dedem uzağı gören bir adamdı." Uzaktan uzağa: 1. İlgisi pek az olan. 2. Çok uzaktan."Uzaktan uzağa selâmlaşıyorduk işte." Uzun boylu: 1. Boyu uzun olan. 2. Uzun süre. 3. Derinlemesine, ayrıntılarıyla."Meselenin üzerinde öyle uzun boylu durmadık." Uzun etmek: 1. Nazlanmak, sözünde direnmek. 2. Sözü uzatmak, tartışmayı sürdürmek. 3. Aşırı gitmek."Haydi uzun etme de gel benimle!" Uzun hikâye: Pek çok ayrıntıları bulanan, anlatması uzun sürecek, anlatılmadan da anlaşılamayacak olan olay ya da konu. Uzun lafın (sözün) kısası: Özetle, kısaca, sözü uzatmayarak."Uzun lafın kısası, yazar gerçekçi olmalıdır." Uzun uzadıya: Çok ayrıntılı olarak, en ince noktalarına inerek."Meseleyi uzun uzadıya inceledik." |
|