ADMİNİSTRATÖR
ADMİNİSTRATÖR
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 25/11/08
Mesaj Sayısı : 746
Nerden : UZAKLARDAN
|
Konu: Ü Paz Ocak 04, 2009 4:40 pm |
|
|
Üç aşağı beş yukarı: Az bir farkla, az fazla ya da az eksik olmak üzere, yaklaşık olarak."Üç aşağı beş yukarı anlaşırız, merak etme." Üç buçuk atmak: Çok korkmak, korku içinde olmak, istenmeyen bir durum olacak diye korkup durmak. Üçe beşe bakmamak: Alışverişte fiyat konusunda küçük farkları önemsememek, almak ya da satmak konusunda cimri davranmamak."İstediğini üçe beşe bakma, mutlaka al." Üç otuzluk: Yaşı hayli ilerlemiş (kimse). Ümidini kesmek: Artık ummaz olmak, olacağını beklememek, kavuşamayacağını anlamak."Ümidimi kestim iyice, kocam artık geri dönmeyecek." Ümitsizliğe düşmek: Gerçekleşmeyeceğine, olmayacağına inanmak."Ümitsizliğe düşme bu kadar, belki geri gelir." Ün kazanmak: Adı her yerde duyulmak, şöhreti herkesçe bilinir olmak."O cihana ün salmış bir güreşçidir." Üst baş: Kılık kıyafet, giyim kuşam."Üstüne başına hiç bakmaz ki o." Üste çıkmak: Suçlu olduğu hâlde suçsuz durumda olduğunu söyleyip karşısındakini suçlamak."Bir an önce bu işten kurtulmak için üste çıkmayı başarmalıyım diye geçirdi içinden." Üstesinden gelmek: Becermek, üzerine aldığı işi başarmak, yapmak."Hiç endişelenme sen, üstesinden gelecektir o işin." Üste vermek: Fazladan ödeme yapmak."Üste bir milyon verdiler ama bu arabayı değişmedim." Üst perdeden konuşmak: 1. Üstünlük taslayarak konuşmak. 2. Çok yüksek sesle konuşmak."Üst perdeden konuşmaya bayılır." Üstü başı dökülmek: Kılık ve kıyafeti çok eski olmak, perişan durumda bulunmak. Üstü kapalı konuşmak: Açık, kesin ifadeler kullanmadan konuşup dinleyenin kavrayışına bırakmak."Niçin üstü kapalı konuştuğunu bir türlü anlayamıyordu." Üstünde durmak: Bir işe önem vermek, o işle yakından ilgilenmek, uğraşmak."Şu işin üstünde dur biraz, yoksa sonun kötü olacak." Üstünde kalmak: Artırma ya da eksiltme sırasında onda kalmak. 2. Suçlanmak."Onlar kaçıp gittiler, kabahat bizim üstümüzde kaldı." Üstünden atmak: Başından savmak, bir şeyi ödev olarak kabul etmemek, başkasını ilgilendirdiğini belirtmek."Bu iş senin, sakın üstünden atayım deme." Üstünden dökülmek: Bir giysi bol ve biçimsiz olmak, yakışmamak. Üstünden (şu kadar zaman) geçmek: Aradan (şu kadar) zaman geçmek."Üstünden şu kadar zaman geçmesine rağmen hâlâ borcunu ödemedi." Üstüne almak: 1. Alınmak, bir hareketin kendisine karşı yapıldığını sanarak kaygılanmak. 2. Bir görevi üstlendiğini kabul etmek."Her sözü üstüne alma lütfen!" Üstüne atmak: Kendi kaptığı bir suçu birine yüklemek."Camı kendi kırdı ama suçu arkadaşının üstüne attı." Üstüne basmak: 1. Yerinde bir fikir beyan etmek. 2. İyice belirtmek."Üstüne basa basa anlat, baban çok mağdurmuş de!" Üstüne bir bardak (soğuk) su içmek: O işten umudunu kesmek, o işin olacağına inanmamak, parasını ya da malını almaktan vazgeçmek."Verecek mi? Sen o paranın üstüne bir bardak soğuk su iç!" Üstüne (üzerine) düşmek: 1. Bir şeyi elde etmek için çok uğraşmak. 2. (Çocuğu) sevme ya da korumada çok ileri gitmek."Şu çocuğun üstüne bu kadar düşmeyelim, şımardıkça şımarıyor, neredeyse başımıza çıkacak." Üstüne fenalık gelmek: Aşırı ölçüde sıkılmak, çok bunalmak. Üstüne geçirmek: 1. Bir malın tapusunu kendi üzerine yazdırmak ya da çıkartmak. 2. Bir çocuğu evlât edinmek, kendi nüfusunu kaydettirmek."Evi üstüne geçirmiş dedem, doğru mu?" Üstüne gelmek: Bir şey konuşulurken ya da yapılırken çıkagelmek. Üstüne gül koklamamak: Sevdiği birinden başkasını sevmemek, başkası ile ilişki kurmamak. Üstüne (yatmak) oturmak: Hiç hakkı değilken başkasının malını kendine mal etmek."Vakıf mallarının üstüne oturdu adam, nasıl yaptı, vicdanı nasıl el verdi bilmiyorum." Üstüne titremek: Pek fazla sevgi, özen göstermek; zarar gelmesin diye itinalı davranmak."Öğrencilerinin üstüne böyle titreyen bir öğretmen daha görmedim." Üstüne toz kondurmamak: Bir şeyin kusur, eksiği olduğunu kabul etmemek."Çocuğunun üstüne hiç toz kondurmuyor." Üstüne tuz biber ekmek: Bir üzüntüyü, derdi, kusuru artıracak durum oluşturmak. Üstüne üstüne gitmek: 1. Bir konuda bir kimseye sürekli baskı yapmak. 2. Güç bir şeyden yılmayıp, sonucu tehlikeli de olsa, çekinmeden o şeyle uğraşmak."Biliyorum zor ama üstüne üstüne gitmelisin, ancak o zaman başarabilirsin." Üstüne varmak: 1. Bir şeyi yapmasını zorlayarak istemek. 2. Bir kadın, evli bir erkekle evlenmek."Demek tükürdü sana; üstüne varma, zorlama demedim mi sana?" Üstüne yıkmak: 1. Kendi işlediği bir suçu başkasına yüklemek. 2. Kendisinin de sorumlu olduğu bir işin ağırlığını başkasına yüklemek."Evin geçim yükünü annenin üstüne yıkmışlar, sorumsuzca yaşıyorlar." Üstüne yürümek: Yıldırmak, korkutmak amacıyla saldıracakmış gibi yapmak; ya da saldırmak."Öfkeyle delikanlının üstüne yürüdü." Üvey evlât gibi tutmak (saymak) : Horlamak, haksızlık etmek, iyi davranmamak, küçümsemek."Dokunma bana, beni hep üvey evlât gibi tuttun, ne zaman yaklaştıysam sana köşe bucak kaçtın benden." Üzüm üzüm üzülmek: Haddinden fazla, çok üzülmek."Anneciği üzüm üzüm üzülüyor ama bir çare bulamıyordu." |
|